Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, “Bugün nasıl bir anayasal kimlik, sorusuna ben kendi adıma şöyle cevap veriyorum; öyle bir anayasal kimlik ki Cumhuriyet’in 100. yılında herkesin ‘Evet bu anayasal kimlik tanımına ben de imza atabilirim.’ diyebileceği bir tanım olmalı.” dedi.
Arslan, İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’nda düzenlenen “Cumhuriyet’in 100. Yılında Anayasa Yargısı ve Demokratik Siyaset Paneli”nin açılışında yaptığı konuşmada, Cumhuriyet’in anayasal kimliği ve anayasa yargısı üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Anayasa yargısının, anayasal kimliğin oluşumuna, inşasına ve gelişimine nasıl katkı yaptığını kararlardan örneklerle anlatan Arslan, “Anayasal kimlik, miras edindiğimiz tarihin, kültürel değerlerin, tarihsel değerlerin, kırılmaların, çatışmaların yansıması olarak ortaya çıkıyor. Dolayısıyla aslında bir diyalektiğin ürünü olarak anayasal kimlik karşımıza çıkıyor.” diye konuştu.
Arslan, şöyle devam etti:
“Bugün nasıl bir anayasal kimlik, sorusuna ben kendi adıma şöyle cevap veriyorum; öyle bir anayasal kimlik ki Cumhuriyet’in 100. yılında herkesin ‘Evet bu anayasal kimlik tanımına ben de imza atabilirim.’ diyebileceği bir tanım olmalı. Bu anayasal kimlik, iktidarın tek elde toplanmasını önleyecek şekilde demokratik, kimlikçi siyasetin tuzağına düşmeyecek ve farklı olanı ötekileştirmeyecek şekilde çoğulcu, ülkede yaşayan herkesi temel haklara sahip, eşit ve özgür bireyler olarak görecek şekilde özgürlükçü ve nihayet tüm bu unsurları güvenceye alacak şekilde hukukun üstünlüğüne dayalı bir anayasa anlayışını zorunlu kılmaktadır.”
Anayasa Mahkemesinin özellikle son 10 yılda hak ihlallerine ve bireysel başvurulara yönelik verdiği kararlarla böyle bir kimliğin inşasına ve gelişmesine önemli ölçüde katkı yaptığını ve yapmaya da devam edeceğini vurgulayan Arslan, “Şimdi bir tarafta Anayasa’nın metnine sirayet eden, anayasal ilkeler, değerler ve bunların oluşturduğu soyut bir anayasal kimlik var. Diğer tarafta da günlük hayatımıza yansıyan bazen zorlaştıran, bazen kolaylaştıran somut anayasal kimlik vardır. Önemli olan da bu somut anayasal kimliği, o soyut ilkelere uygun hale getirebilmektir veya o soyut ilkeleri ete kemiğe büründürerek günlük hayatımızı etkileyecek hale dönüştürebilmektir.” değerlendirmesinde bulundu.
Arslan, kendisine göre en iyi anayasanın, hukukçu Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil’in yaptığı tanımdaki anayasa olduğunu ifade ederek, “Çünkü Başgil diyor ki; ‘En iyi anayasa en iyi uygulanan anayasadır. En kötü anayasa da hiç uygulanmayan anayasadır.” dedi.